DOLAR 32,3189 0.2%
EURO 35,1122 -0.06%
ALTIN 2.298,230,92
BITCOIN %
Ankara
19°

KAPALI

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

186 okunma

Tam 67 yıl sonra cenaze namazı kılınan kumandan: Bakü Fatihi Nuri Killigil Paşa

ABONE OL
1 Şubat 2023 07:30
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Erzurum’da Rus ve Ermeni birliklerinin geride bıraktığı silahları yeniden kullanılabilir hale getirip ordunun silah ihtiyacını karşılayan Nuri Killigil Paşa, Türkiye’deki özel savunma sanayiinin öncü isimlerindendi. Tamamen kendi imkânlarıyla kurduğu fabrikada yerli silah, mermi, tapan, uçak bombası, tüfek ve havan topu imal ediyordu. 120 kişilik atölyesinde ürettiği silahları İsrail’e karşı ölüm-kalım savaşı veren Araplara, İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesindeki Pakistan’a ve Siyonizm tehlikesinin her geçen gün arttığı Filistin’e yolluyordu. ABD ve İsrail’deki otoriteler ise bu gelişmelerden rahatsızdı. Nitekim 2 Mart 1949’da Killigil Paşa’nın Sütlüce’deki fabrikası infilak etmiş, 10 Mart’ta da Araplar İsrail’in üstünlüğünü kabul edip kutsal topraklardan kademeli olarak çekilmişti.

DERSAADET’TE BAŞLAYAN YOLCULUK

Nuri Killigil Paşa, 1890’da Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti Dersaadet’te (Mutluluk Kapısı-İstanbul) dünyaya geldi. Babası Kurtuluş Savaşı döneminde Malta’ya sürülecek Hacı Ahmet Paşa’ydı. Abisi ise Osmanlı’nın Harbiye Nazırı Enver Paşa’ydı. Bir yandan Kut’ül Amare Kahramanı Halil Paşa’nın yeğeni, bir yandan Türkiye’nin ilk genelkurmay başkanlarından Kazım Orbay’ın kayınçosuydu.

Nuri Paşa da abisinin ve ailesinin etkisiyle askeriyeye yöneldi. 19 yaşında Makedonya’daki Manastır Askeri İdadisi’ni tamamlayıp 2 yıl vatana hizmet etti. 1911’de girdiği Trablusgarp Savaşı’ndan sonra bu kez Birinci Dünya Harbi ve Bakü Savaşı’nda görev aldı.

“AĞABEY BIRAK… SANA SİLAH ÜRETEYİM…”

En büyük hayali bir gün kendi silahını imal edebilmekti. Mühendis olmamasına karşın dikkat çeken bir icat yeteneği vardı. Abisi Enver Paşa, Nuri Paşa’yı 27 yaşındayken Kafkas İslam Ordusu’nun başına geçirdiğinde o, ‘Ağabey bırak… Sana silah üreteyim…’ diyordu. Ancak Kafkasya’da halk kahramanı haline gelecekti.

1917’de Anadolu ve Kafkasya’daki yerel halkın desteğiyle kurulan Kafkas İslam Ordusu, Rus-Ermeni ve İngilizlerden oluşma üçlü koalisyonu hezimete uğratacaktı. Bakü’yü Rus çizmesinden kurtarıp Dağıstan’a yönelen, burayı da işgalden kurtaran Nuri Paşa, artık ‘Bakü Fatihi’ ve ‘General’ mahlaslarıyla anılıyordu.

Ancak cephedeki başarılar masaya yansımadı. Birinci Dünya Harbi’nin bitimi ile imzalanan Mondros Mütarekesi, Kafkas İslam Ordusu’nun dağılmasına ve Nuri Paşa’nın İngilizlere teslim edilmesine yol açtı. Kafkasların ‘yerel kahraman’ olarak benimsediği Nuri Paşa, esaret günlerinden yine yerel halkın yardımıyla kurtulacaktı. Türkiye’ye döndüğü 1918’de ise bu kez hayali olan silah imalatının ilk temellerini attı.

Erzurum’da küçük bir atölyede Rus ve Ermeni birliklerin geride bıraktığı silahları yeniden imal ediyor, kullanılabilir hale getirip orduya teslim ediyordu. Kurtuluş Savaşı’nda üstünlük Türklerin eline geçince mesleği yerinde öğrenebilmek ve mühendislik hayallerini gerçekleştirebilmek için Almanya’ya gitmişti.

ENVER PAŞA’NIN ŞEHADETİ

Burada bir dizi eğitim alıp yurda geri döndü. Askerlikle başladığı kariyerini artık silah sanayii ile devam ettirmek istiyordu. Türkiye’nin ilk özel silah sanayii firmasını kuracaktı. Önce Zeytinburnu’nda daha sonra Sütlüce’de iki mekânı satın alarak fabrikanın temellerini attı.

Ancak aynı tarihlerde abisi Enver Paşa’nın Kafkasya’daki şehadetini öğrenecekti. Bakü Fatihi Killigil Paşa, bu elim haberi “Ağabeyimin (Enver Paşa) şehit olması kalbimi ne kadar sızlattıysa, Azerbaycan’ın istilası kalbimi ondan daha çok sızlattı. Ağabeyim bir faniydi. Fakat Azerbaycan’daki Türklük ebedidir. Keşke hayatımı kaybetseydim de Azerbaycan, Türklüğün dışında kalmasaydı” diye yorumlayacaktı.

Hayatının önemli bir bölümünü cephede geçirmiş olan Enver Paşa, şehadet şerbetini içeceği 1922’de yine at üstündeydi. Tacikistan’daki Kurban Bayramı etkinliklerine katılan Osmanlı generalinin beraberinde 30 süvarisi vardı. Haberi alan Ruslar, Ermeni asıllı komutan Yakov Melmukov’u bölgeye gönderdi. Atlıların geldiğini anlayan Enver Paşa, hiç tereddüt etmeden silahına davranıp atını mahmuzlamış, beraberindeki 30 atlıyla Sovyet müfrezesine hücum etmişti. Ab-ı Derya hattında cereyan eden kanlı harpte Türk askerlerin tamamı Hakk’a yürüdü. Şehit olanlar arasında Cegan Tepesi’ne (Tacikistan) defnedilecek Enver Paşa da vardı.


FABRİKASINA SİPARİŞ YAĞDI

Nuri Killigil Paşa, bu olayın akabinde silah sanayiindeki atılımını hız kesmeden devam ettirdi. Hem Mustafa Kemal Atatürk hem de İslam coğrafyasındaki ülkeler art arda Killigil’e silah yapımı için sipariş veriyordu. Havan topu, tabanca, tüfek, top, tapan, uçak bombası ve daha nice ürün isteniyordu.

120 kişilik ekibiyle gecesini gündüzüne katarak çalışan Killigil, bir anlamda Avrupa ve ABD’deki silah tüccarlarını da rahatsız etmekteydi. Savaşın cereyan ettiği Ortadoğu’da ve gerilimin arttığı Pakistan’da Müslümanların silahını Nuri Killigil sağlıyordu.

Suriye’den, Filistin’den, Araplardan ve daha birçok ülkeden telefon üstüne telefon alıyordu. Türkiye’nin ilk yerli tabancası, tüfeği, havan topu, tapanı ve uçak bombasını üretmek de Killigil Paşa’nın nasibindeydi.

ATİNA’DA ZEHİRLENDİ

Fakat 1948’de Avrupa ve ABD’deki homurdanmalar iyice ayyuka çıkmış, hatta eyleme dönüşmüştü. Atina dönüşü sırasında zehirlenmesi bunu kanıtlar nitelikteydi. Bir süre istirahat ettikten sonra eski sıhhatine kavuşamayan Killigil Paşa, artık açık açık ABD, İsrail ve Avrupa’daki güç odaklarının hedefindeydi.

SÜTLÜCE’DE ‘DEPREM’ GİBİ PATLAMA

Aynı dönemde 1948 İsrail-Arap Savaşları da devam ediyordu. Ürdün, Mısır, Filistin, Suriye, Irak ve Suudi Arabistan, ABD ve Avrupa’nın fonladığı Siyonist İsrail’le çarpışıyordu.

Nuri Paşa ise, 120 kişilik ekibiyle Mısır’a, Suriye’ye, Irak’a, Ürdün’e ve hatta Suudi Arabistan’a sevkiyatı yapılacak silahları hazırlamaktaydı. Artık binlerce havan topu, mermi ve silahta sona gelinmişti.

Lakin savaşın kızıştığı 2 Mart 1949’da Sütlüce’deki fabrikanın kimya laboratuvarında yangın çıktı. Fabrikanın amirleri süratle depodaki işçileri ve teknisyenleri uyarıyor, fabrikadan dışarı çıkılmasını istiyordu.

İlk başta ‘kaza eseri’ olduğu düşünülen yangın öncesinde Yahudi işçiler organize olup işe gelmemiş, fabrika ahalisi de ‘sabotaj iddiaları’ üzerinde durmuştu. Bir yandan Halıcıoğlu’ndaki itfaiye erleri fabrikanın bahçesine girerek yangını söndürme çalışmalarına başlamıştı.

Durumun vahametini kavrayan Tornacı Orhan ise, Nuri Killigil Paşa’yı gören son isimdi. Çıkmadan evvel ikazda bulunmuş, fabrikayı terk etmesini istemişti. Fakat Killigil Paşa Sütlüce’deki tesisten ayrılmadı.

Bu esnada üç farklı patlama meydana geldi. Bahçedeki itfaiye erleri ve o an uzaklaşma telaşındaki işçiler feci şekilde can vermişti. Patlama öyle kuvvetliydi ki Sütlüce’ye komşu Haliç, Ayvansaray, Eyüp’teki evlerin camları aşağı inmişti. İlk başta halk ‘Deprem oluyor’ sanmıştı.

Fakat Sütlüce’den kalkan duman sütunları gerçeği gösteriyordu. O an fabrikadaki binlerce havan topu, mermiler, uçak bombaları ve silahlar birer birer infilak etmişti. Öyle ki bölgeye gönderilme talimatı alan yeni itfaiye erleri, memurlar ve arama kurtarma ekipleri tereddüt içerisindeydi. Üstelik Nuri Killigil Paşa’dan hala haber yoktu.

SABOTAJ İDDİALARINI GÜÇLENDİRECEK TARİH

Türkiye’nin gündemi bu elim hadiseyle kavrulurken Ortadoğu’da İsrail, Araplara karşı üstünlük kurmuş, 10 Mart 1949’da zafer ilan etmişti. Yani Nuri Killigil Paşa’nın fabrikasında meydana gelen patlamadan sadece 8 gün sonrasıydı. O dönem Marshall Planı ile ABD’ye ‘zincirlenmiş’ Türkiye’de ‘sabotaj’ ihtimalini kimse irdelemiyordu.

Fakat Nuri Paşa’nın yakın bir tarihte zehirlenmesi, ABD, İsrail ve Avrupalı silah tüccarlarından aldığı tehditler bunun birer nişanesiydi. Üstüne İsrail’in patlamadan 8 gün sonra zafer ilan etmesi ihtimalleri kuvvetlendiriyordu. Ancak dönemin başbakanı Şemsettin Günaltay, TBMM’de yaptığı açıklamada saldırıyı irdelememiş, o gün kapalı kapılar ardında bir görüşme gerçekleştirilmişti.

BURUK CENAZE NAMAZI

Patlamadan 20 gün geçtikten sonra Nuri Killigil Paşa’nın cesedinin bir bölümü Haliç’te su yüzüne çıkmıştı. Ailesi ve yakınları, ömrünü savaş meydanlarında geçirmiş, Türkiye’yi silah sanayiinde ‘ihraç’ edecek pozisyona getirmiş Killigil Paşa’nın cenaze namazının kılınmasını istiyordu.

Dönemin İstanbul Müftüsü, “Vücut tam olarak bulunamadığı için cenaze namazı kılınamaz” fetvasını vermişti. Fakat bundan önceki ve sonraki tarihlerde ‘gıyabi cenaze namazı’ ve benzeri uygulamalar yapılıyordu.

Hatta Sütlüce’deki patlamalarda hayatını kaybetmiş bazı şehitlerin vücutları tam olarak bulunamasa bile cenaze namazlarının kılınmasına ihtimam gösterilmişti. Nuri Paşa’nın cenaze merasimi ise buruk bir şekilde, boş tabutun önündeki kalabalıkla, imam olmaksızın, sadece ‘dua’ edilerek düzenlenmişti.

O günlerde Türkiye’nin İsrail’le girdiği yakın ilişkilerden ötürü Killigil Paşa’nın cenazesine hükümet eliyle önlem alındığı iddiaları da beraberinde geldi. Bu iddiayı kuvvetlendirecek olay da sadece dört gün sonra cereyan etti. Türkiye, Mart 1949’da İsrail’in bağımsızlığını tanıyan ilk Müslüman ülke olarak kayıtlara geçti. Kararı veren kişilerin başında İsmet İnönü ve kurmayları vardı.

Vefat ettiğinde sadece üç takım elbisesi olduğu anlaşılan, gösterişten uzak bir yaşam süren Nuri Killigil Paşa’nın cenaze namazı tam 67 yıl sonra kılındı. İstanbul’daki törene Azerbaycan ve Türkiye’den önemli isimler katılım sağladı. Hatta Azerbaycanlı yetkililer, Kafkas İslam Ordusu kumandanlığı yapmış Nuri Paşa için Bakü’den getirdikleri toprağı serptiler.

KAYNAK: HABER7

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

deneme
dedektif | özel dedektif | fixbet giriş