Faruk Önalan yazdı: Bitirici darbe kara harekatı

İşte Faruk Önalan'ın kaleme aldığı "Bitirici darbe kara harekatı" başlıklı yazısı:

Mezitli Polisevi, İstiklal Caddesi ve başta Karkamış, Öncüpınar olmak üzere sınırdaki yerleşim birimlerine yönelik terör saldırılarının kaynağı aynı adreslerdir. Bahar Kalkanı ve Fırat Kalkanı harekât bölgeleri arasında kalan Tel Rıfat, büyük bir tehdit unsuru olarak ön plana çıkmaktadır.

"Suriye Demokratik Güçleri", Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki "koalisyon" güçlerinin PKK terör örgütünün Suriye uzantısını "legalleştirme" çalışmaları kapsamında ortaya çıkmış bir projedir. Amaç, Irak'ın kuzeyinden başlayarak Türkiye'nin güney sınırları boyunca Akdeniz'e doğru "uzanan bir terör devleti" oluşturmaktır. Suriye iç savaşının başladığı ilk günlerde Esad yönetimi de, tek çatışma olmadan ülkenin kuzeyindeki birçok bölgeyi PKK'nın Suriye uzantısı PYD'nin kontrolüne bırakmıştır.

SÖZDE DEVRİMİN SONUÇLARI

Örgüt, anlaşmalı devir teslimi ABD-Avrupa ana akım medyanın da desteği ile "Rojava Devrimi" diye dünyaya lanse etmiştir. Bu sözde devrimin zulmünden kaçan üç yüz binden fazla Suriyeli Kürt kaçarak Türkiye'ye sığınmıştır. Ankara, Suriye iç savaşının başladığı ilk andan itibaren, sınırları boyunca bir PKK/PYD terör koridorunun oluşmasına kesinlikle izin verilmeyeceğini açık açık muhataplarına iletmiştir. Ancak muhalefet kanadından gelen "YPG bize mi saldıracak?", "Biz kardeşsek, sınırımızda başkası olacağına PYD olsun. Bizce hiç bir sakıncası yok" söylemleri hayal kırıklığı meydana getirmiştir. Söz konusu çıkışlar dikkate alınmadan sınır ötesinde sadece terör örgütü DEAŞ ile değil, PKK/YPG ile de etkin bir mücadele yürütülmüş, terörün kökü kurutuluncaya kadar da bu mücadeleye devam edileceği kararlılığı gösterilmiştir.

PROVOKASYONUN ÖNÜNE GEÇİLDİ

Yakın zamanda İstiklal caddesindeki terör saldırısının -öncesi ve sonrası- detaylarının önemli bir kısmı aydınlatılmış, ipin ucu Suriye'nin kuzeyinde bulunan PKK/SDG'ye çıkmıştır. Saldırıyı gerçekleştiren kadın terörist Ahlam el Beşir talimatı Münbiç'ten, İstanbul'da kalabileceği yer için gereken desteği Ayn el Arab'tan ve saldırının ardından kaçış planı detaylarını Kamışlı'daki PKK/SDG unsurlarından almıştır.

Güvenlik güçlerinin, kadın teröristi ve bağlantılarını bin iki yüz kamerayı inceleyerek kısa sürede yakalaması, sonradan yaşanabilecek büyük bir provokasyonun önüne geçilmesini sağlamıştır. Çünkü olay sonrasında teknik dinleme ile elde edilen verilere göre Suriye'nin kuzeyinden gelen talimat, el-Beşir'in öldürülmesi doğrultusundaydı.

KAYNAK MÜNBİÇ

Mersin'in Mezitli ilçesinde bulunan polisevine yönelik saldırının kaynağında da Münbiç vardır. Örgüt bu bölgelerdeki faaliyetlerini ABD'nin koruma kalkanı altında yürütmektedir. Washington yönetimi de bu durumu inkâr etmemektedir. İstiklal caddesi saldırısından birkaç gün sonra, ABD Özel Kuvvetler Komutanı Jeff Dennis, özel eğitim (pusu kurma, el yapımı patlayıcı (EYP)hazırlama dahil ) verdikleri PKK/SDG kampını ziyaret etti. Burada örgüt üyelerine hitaben yaptığı konuşmasında, onlarla "gurur" duyduklarını belirtip 2023 yılı savunma bütçesinden 187 milyon dolar yardım yapacaklarını açıklamıştır.

Bu iki terör saldırısının ardından Ankara, Türkiye'yi terörle "terbiye" etmek isteyenlerin mesajının alındığını ve çok sert bir karşılık verileceğinin işaretini vermiştir. ABD Dışişleri, Irak ve Suriye'nin kuzeyine yönelik olası operasyona karşı, söz konusu bölgede bulunan vatandaşlarına yönelik bir uyarı açıklaması yayımlamıştır. Oysaki belirtilen bölgelerde Amerikan vatandaşı siviller bulunmamaktadır. Dolayısıyla da yapılan açıklama Amerikalı sivillere yönelik değil bizatihi PKK/SDG unsurlarınadır. BAE merkezli Al Hadath kanalına konuşan yetkili isimler, ABD'nin açıklamasından sonra PKK/SDG'nin bazı sözde üst düzey yöneticilerinin sınırdan daha uzak bölgelere kaçtıklarını dile getirmiştir. Yine de, hem ABD hem de terör örgütü cephesinden, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) geniş çaplı bir operasyon yapamayacağına dair bir kanaat oluşturulmuştur. Olsa dahi, operasyon öncesi Ankara'nın gerekli bilgilendirmeyi yapacağı düşünülmüştür. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından milli güvenlik kapsamında strateji değişikliğine giden Türkiye, bir kez daha "kim ne der" diye sorgulamadan 19 Kasım gecesi yeni bir operasyon başlattı. Irak'ın kuzeyinde Hakurk, Kandil ve 140 kilometre mesafedeki Asos Dağı'ndan, Suriye'nin kuzeyinde Ayn el Arap (Kobani), Tel Rıfat, Zor Magara, Cizire ve Derik bölgelerine düzenlenen operasyona PENÇE-KILIÇ HAREKÂTI ismi verilmiştir. Eş zamanlı ve çok geniş bir alanda icra edilen harekât kapsamında; ilk etapta belirlenen seksen dokuz hedef imha edilmiş, çok sayıda terörist unsur etkisiz hale getirilmiştir. Öldürülenler arasında, sahada bulunan sözde örgüt yöneticileri de bulunmaktadır. Bu isimler önümüzdeki günlerde netleşecektir zira terör örgütü kayıplarını artık gizleyemeyecek durumdadır. Üretilen yerli ve milli akıllı mühimmatların da uzun zamandır kullanılmaya başlanması operasyonların etkisini artırmaktadır. Bu kapsamda Pençe-Kılıç harekâtında da -beton delici- nüfuz edici bombalar (NEB) ön plana çıkmaktadır. Düşük seviyede çarpma hızı ya da açılarda dahi yüksek delici özelliği ile düşman unsurlar saklandıkları yerlerde etkisiz hale getirilebilmektedir.

İCAZETLİ ÇALIŞMIYORUZ

Katar dönüş yolunda, operasyon hakkında ABD Başkanı Biden ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı ile görüşülüp görüşülmediği sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan dikkat çekici bir cevap vermiştir: "Ne Sayın Biden'la ne Sayın Putin'le herhangi bir görüşme yapmış değiliz. Fakat bizim her an bu bölgede bu tür şeyleri yapabileceğimizi zaten Sayın Biden da Sayın Putin de biliyor. Nitekim bu olayda da olduğu gibi, her zaman söylüyoruz ya, bir gece ansızın gelebiliriz. Türkiye'nin güvenlik teşkilatı, bizler icazetli çalışmıyoruz. Biz eğer bir adım atacaksak bunun kararını veririz ve bu adımı da atarız. Bu konuda, Amerika'nın da artık bizi bilmesi lazım. Herhalde biliyordur. Bundan sonraki süreçte zaten bizim çok daha önemli adımları kararlı bir şekilde nasıl atacağımızı, atmamız gerektiğini de inşallah hepsi görecek."

Hem Rusya hem de ABD, operasyonun yapılacağına dair herhangi bir bilgileri olmadığını beyan etmiştir. Örgüt mensuplarının da "Ölüyoruz! Neden susuyorsunuz" şeklindeki figanı da içinde bulundukları durumu açıkça göstermektedir. 2017 yılı Nisan ayında, Irak'ın kuzeyinde Karaçok ve Sinjar dağlarına, şok bir operasyon düzenlenmiş çok sayıda sözde üst düzey yönetici etkisiz hale getirilmişti. "Hasar raporu" için operasyonun gerçekleştirildiği bölgeye giden dönemin CENTCOM komutanı Ankara'ya serzenişte bulunmuş; "Bize yapılan bildirimin üzerinden bir saat geçmeden saldırılar gerçekleştirildi. Bu yeterli bir zaman değil" açıklaması yapmıştı. Pençe-Kılıç Harekâtı başlamadan önce, kısa bir zaman aralığında, -terör unsurlarının toparlanmasına imkân verilmeyecek- mahiyette, muhataplara bir uyarı yapılmış olması muhtemeldir.

ADRES HEP AYNI...

ABD ve Rusya ile yapılan anlaşmaların gereği olarak, PKK/SDG terör unsurlarının sınırdan otuz kilometre geriye çekilmesi gerekiyordu. Ancak gelinen noktada ne ABD ne de Rusya taahhütlerini yerine getirmemiştir. Terör eylemleri gerçekleştirmek için yapılan sızmalar, sınırda bulunan il ve ilçelere yönelik saldırılar PKK/SDG'nin kontrolü altındaki bölgelerden gelmektedir. Mezitli Polisevi, İstiklal Caddesi ve başta Karkamış, Öncüpınar olmak üzere sınırdaki yerleşim birimlerine yönelik terör saldırılarının kaynağı aynı adreslerdir. Bahar Kalkanı ve Fırat Kalkanı harekât bölgeleri arasında kalan Tel Rıfat, büyük bir tehdit unsuru olarak ön plana çıkmaktadır. Zaten saldırılar ağırlıklı olarak Tel Rıfat, Münbiç ve Kobani'den gelmektedir. O yüzden öncelikli olarak buraların terörden arındırılması ve olası operasyonun geciktirilmemesi büyük önem arz etmektedir. Hali hazırda söz konusu bölgeler hava ve kara atış destek unsurları ile yumuşatılmaktadır. Şüphesiz son ve bitirici darbe, kara harekâtı ile vurulacaktır.

Aynı zamanda bir NATO ülkesi olan Türkiye'nin sınırlarını güvenli hale getirmek için gösterdiği büyük mücadeleye "müttefiklerinden" gereken destek gelmemektedir.

TERÖRİZM PROPAGANDASI

ABD ve AB ülkelerinin aynı kalemden çıkmış gibi yaptığı klasik açıklamalar hiçbir anlam ifade etmemektedir. "Türkiye'nin endişelerini anlıyoruz, sınır güvenliğini destekliyoruz" cümlelerinin ardından "DEAŞ ile mücadelenin zayıflamasına" vurgu yapılması PKK/SDG'ye açık destek verilmesinin bir bahanesidir. Ayrıca "PKK/SDG, DEAŞ'a karşı savaşıp büyük başarılar elde etti" söylemi büyük bir yalan ve terörizmin açık bir propagandasıdır. DEAŞ'a karşı göğüs göğüsse çarpışan tek legal güç Türk Silahlı Kuvvetleridir. PKK/SDG kontrol ettiği topraklarının önemli kısmını, gerek Şam rejimi gerekse Amerikan güçlerinin yaptığı kirli pazarlıklarla tek kurşun atmadan elde etmiştir. Kamışlı bölgesi, Rakka, Münbiç bu durumun en net örneklerindendir.

Ankara, icra edilen operasyonda sivil hassasiyeti ön planda tutmaktadır. Dünya kamuoyu, ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin DEAŞ'ı yok etmek adına girdiği şehirleri, kasabaları ya da köyleri -terörist-sivil ayrımı yapmadan- nasıl harabeye çevirdiklerine şahit olmuştur. Rakka'da dört bin, Musul'da on bin sivil "kurtarma operasyonu" adı altında katledildi. O gün yaşananlara sessiz kalanlar, Pençe-Kılıç Harekâtı sonrasında "sivil kayıplar" iftirasını atmaktadırlar. Buna karşın, ilkokul bahçesine atılan roketlerle hayatını kaybeden öğretmen ve öğrencileri göz ardı etmektedirler. Burada bir hususu belirtmekte fayda var. Şimdiye kadar icra edilen operasyonların plan aşaması kısa süre içinde yapılsa da alt yapısı uzun sürelidir. Bölge yedi-yirmi dört izlenmektedir. Ve her hareket, her an operasyon olacakmış gibi kayıt altına alınmaktadır. Zamanı gelince de bilgi havuzundaki önemli istihbaratlar değerlendirmeye alınıp ve buna göre hedefler belirlenmektedir. İşte ince hesaplamalar, sivil hassasiyetin ön plana çıkarılmasından kaynaklanmaktadır. Pençe-Kılıç da bu doğrultuda icra edilen sınır ötesi operasyonlarından biridir.

Milli güvenliği söz konusu olduğu zaman Ankara'nın, kısa süre içerisinde organize olup, yaklaşık 1300 kilometrelik çok geniş bir bölgede, büyük bir operasyonu yürütebilme yeteneği, bir nevi mesaj niteliği taşımaktadır. Hem dostlarına hem de hasımlarına... Buradan ilk mesajı alanların başında, hiç kuşkusuz Atina yönetimi gelmektedir. Yunan yazılı ve görsel medyasında makaleler ya da televizyon programlarında Türkiye'nin hızlı ve etkin kabiliyeti tartışılmaktadır.